İbn Sînâ ben’in ne olduğunu “boşlukta uçan adam” metaforu ile açıklamaya çalışır.İşaretler ve Tembihler’de bu mevzuya girerken “kendi nefsine dön ve iyice düşün!” uyarısını yapar. Daha sonra da insanın kendi nefsinden haberdar olmasının hem uyanık, hem uykuda, hem de sarhoş olunan durum için geçerli olduğunu söyler. Burada sağlıklı bir akıl yaratılışında olup, bedenî organların birbirine değmediği, dolayısıyla hiçbir duyusal idrake sahip olunmadığı bir durumu hayal ettiğimizde şu sonuç vâki olacaktır: “….havada bir an asılı durduğunu varsayarak vehmedersen, kendini her şeyden habersiz ancak varlığının sübutundan haberdar olarak bulursun”. Boşlukta duran bu adam hiçbir duyu idrakine sahip olmadığı için dış dünyaya dair bir şey bilemez, hatta kendi bedeninin varlığını da ileri süremez. Ancak böyle bir durumda dahi zatının varlığına dair bir idrak oluşuyorsa bu idraki sağlayan nedir? İbn Sînâ bu algıyı sağlayanın aracısız olduğunu çünkü ortada bir aracının bulunmadığını söyler. Zatı algılayan kalp, beyin gibi bir organ ve duyuya benzer bir şey değildir. Varlığını algılayan güç nefstir; nefs bedende tasarruf eden cevherdir, “dahası gerçekliği incelendiği zaman o sensindir”. Demek ki ben, bedenden bağımsız olarak kendi varlığını idrak edebilen nefstir ve nefs bedenden ayrı manevî bir cevherdir.
Kaynakça
Şeniz YILDIRIMER, İbn Sînâ ve Descartes’ın Bilgi Anlayışları Bakımından Karşılaştırılması I, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/1 , Cilt2 , Sayı 22 ( Sayfa 97 - 129 )
Vikipedi.org
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder